Biker Jeans motosiklet kıyafetleri üreten ve Türk Malı damgasını taşıyan bir marka; evet yerli.
Fiyatından modellerine, kumaş teknolojilerine kadar güzel işler yapmışlar.
Biker jeans motosiklet kıyafetleri iddialı da, bu sayfada kumaşlarında kullandıkları teknolojileri görmek mümkün. Ben görselini* de bu sayfaya koydum gerçi sayfadaki görselleri. DuPont patentli Kevlar, Cordura gibi ciddi ve güvenilir standartlarda üretim yapıyorlar; dolayısıyla güvenli ürünleri var demek mümkün. * sayfa boyunca sol taraftaki dikey görsel
Gelelim ürünlere
En başa eldivenleri koydum. Neden diyecek olursanız en çok motosiklet eldivenlerini beğendim ben. Ren seçimleri çok başarılı ve çok şık duruyor The Biker Jeans eldivenler. Sitelerinde başka modeller de var ama aşağıda gördüğünüz modeller benim tercihim olacaktır.
Motosiklet pantalonlarında klasik kot gibi görünen ve dar kesim olmakla birlikte şık görünen modellerin yanı sıra diz korumasını kolayca çıkarmaya imkan veren (soldaki gri pantalon) model dikkatimi çekti.
Genel olarak dar kesim modelleri var ve bu iyi bir şey. Çünkü bol kıyafet düşme anında korumaların kaymasına sebep olacağından motosiklet kıyafetleri her zaman üzerinize tam oturmalı ve gergileri sıkılmış olmalı. The Biker Jeans kalıp tercihlerinden de anlaşılacağı üzere motosiklet dünyasını tanıyan ve doğru ürünler sunan bir firma. Aferin Biker Jeans, iyi iş!
Bunun dışında termos, KNOX marka korumalar gibi aksesuarlar da var. Ha unutmadan, tişört, derim mont, kapüşonlu sweat ürünler de var;
Fiyat
Motosiklet kıyafetleri ucuz ürünler değiller malum; bununla beraber fiyatların uygun olduğunu söyleyebilirim. Ayrıca sitelerindeki seri sonu sayfasına da arada bakarak olun zira yarı fiyatına ürünler olduğunu gördüm ben baktığımda.
Tarz
Hmm, işte burası önemli. Aşağıda dükkanın fotoğraflarını görebilirsiniz. Lezzet ve nitelik yaptıkları yerden de belli. Dekorasyondan içerideki motosiklete kadar “lezzet” var. İşte bu tür derinlikli, yaptığı işi her yönüyle “iyi” olsun diye uğraşan kişilere, markalara destek vermek lazım.
Son söz: umarım satış sonrası destekleri de iyidir.
İlave: The Biker Jeans ürünleri kullanan varsa yorum kısmına tecrübelerini aktarırsa çok iyi olur.
Motosiklet ve hızlı arabalar videoları her zaman dikkat çeker ama bu defa Yeşil Cehennem lakabıyla belki de dünyanın en ünlü pistindeyiz. Nurburgring Nordschleife’den bahsediyoruz, çok çok ünlü bir, herkesin kendi sınıfında rekor kırmaya çalıştığı bir pist.
Ve de zor…
Zamanında yarış pisti olarak da kullanılan bu pistin lakabı “Yeşil Cehennem”. Cehennem abartılı bir ifade değil çünkü çok fazla ölümlü kaza yaşanan bir pist olduğu için FIA yarış düzenlemiyor artık bu pistte.
Fakat spor araba üreten tüm markalar ürettikleri yeni modellerini burada deniyor, tur zamanı rekorunu kendi modelleriyle kırmaya çalışıyorlar. Burada rekor kırmak demek, çok çok zoru başarmak demek. Gerçekten mükemmele yakın bir araç olmadan burada başa güreşmek mümkün değil…
Motosiklet ve hızlı arabalar için en uygun ortam olmasının bir sebebi daha var: Nurburgring halka açık. İsteyen piste çıkabiliyor ve boyunun ölçüsünü alabiliyor 🙂 Hatta uzman sürücülerin kullandığı süper arabaları kiralayıp pistin tadını çıkarmak bile mümkün. Ki videoda da Ring Taxi (uzman sürücülü turlar düzenleyen şirketi) M3 arkasından sürüyor Ducati’yi.
Neden bu video?
Her şeyden önce Ducati V4 var videoda. Performansı, saygınlığı yüksek bir motosiklet iyi bir sürücüyle birleşince seyir keyifli oluyor tabii ki.
İkincisi de önde giden araba bir M3 ama uzman bir sürücü tarafından sürülen bir Apex M3 (Apex yarış parçaları satan ünlü bir marka). Dolayısıyla öndeki araç öyle böyle hızlı gitmiyor.
Üçüncüsü ama en önemlisi videodaki sürücünün sürüş stili. Evet, altındaki bir Ducati V4 ama sürücü performansın limitlerine yakın sürse de, yarış hızına yakın giden bir aracı takip etse de sürüşü çok kontrollü. Çok asılmadan, risk almadan fakat kararınca gaz açarak sürüyor. Ders almak gerek 🙂
Bu arada dikkatinizi çekmiştir, göstergenin sağında “Keep Right >” notu var çünkü sürücü İngiliz, soldan akan trafiğe alışık olduğu için not düşmüş 🙂
Sıfır motosiklet nasıl geliyor hiç merak ettiniz mi? İşte böyle 🙂
Geçenlerde Husqvarna bayisi olan ustama gittim. Tesadüf bu ya, o gün de yeni Svartpilen’lerin teslimatı varmış. Ben de motorhikayesi.com için adım adım çektim; sıfır motosiklet nasıl geliyor fotoğraflar eşliğinde adım adım anlatayım o halde.
İlk adım: kamyondan indirme
Buzdolabı gibi, televizyon gibi kutulu şekilde geliyor motosikletler. Üzerinde etiket olmasa dev televizyon sanmak işten bile değil ama bunlar sıfır motosikletler.
İkinci adım: kutu açılışı
Fotoğraflarda görünmüyor ama kutunun üzerinde, tıpkı altında olduğu gibi ince bir ahşap kasa var. Dikmelerin üzerine oturan üst kasa ve etrafında karton; bütün ambalaj bu şekilde.
Üçüncü adım: kontrol
Açıkçası pek sağlam bir ambalaj yok. Bu yüzden yukarıda görüldüğü üzere her motosiklet teslim alınmadan önce teker teker açılıp kontrol ediliyor ve hasar almadıklarından emin olduktan sora teslim tutanağı imzalanıyor.
Dördüncü adım: montaj
Nakliyat aşamasındaki boyutları düşürmek, gidon uçları, ayna gibi parçaları darbeden korumak için demonte halde geliyor bazı parçalar. Bu parçalar monte ediliyor ve satış alanına girmeye hak kazanıyorlar 🙂
Eğitim yaparım yapamazsın tartışması değildir. Eğitmen, sizinle tartışmak zorunda değildir. Sizden daha çok bilen, sizi ikna etmek zorunda değildir. Talebe, yani “talip olan” sizsiniz, talip olduğunuz şey bilgiyi almaktır. Kafanıza yatmazsa ikna edilmeyi beklemek değildir eğitim…
motosiklet.netdevamlı olarak takip ettiğim bir forum. Genelde acemi arkadaşlara aralıksız anlatmaya çalışıyoruz fakat bazen umutsuzluğa kapılmıyor değiliz 🙂
Eğitim yaparım yapamazsın meselesi değildir. Talebe, talep eden demektir zaten. Hem sorup hem de reddetmek… Neyse. Bir gün, ileride de bağlantısını verip aynı şeyleri yazmak zorunda kalmamak için aşağıdaki metni yazdım. Eğitim nedir, nasıl öğrenilir; bu konuda içimdekileri yazdım; buyurunuz:
Eğitim yaparım yapamazsın meselesi değildir
Arkadaşlar şu hastalıktan kurtulmamız lazım: “Ben yaparım” hayır yapamazsın*.
“Kırmızı ışıkta geçemezsin.” dediğin adam geçip, pencereden sarkarak sana: “Bak geçtim işte?” diyorsa olay bellidir.
Bu kişi cahildir (cehalet bilmeme değil, öğrenmeme inadıdır).
*Bu kişi anadilini bilmiyordur; oradaki imkansızlık değil, yapmamalısın demektir.
Bu adama verilecek bir tek cevap var: “Aferin kardeşim. Ben hatalıymışım kusura bakma.” Bu tavırla karşılaşmak sizin tercihiniz, saygı duyuyoruz 🙂
Eğitim kendinizi kanıtlama yeri değildir
Şurasını netleştirelim: eğitim yaparım yapamazsın tartışması için aynı seviyede kişiler gerektirir. Oysa ki siz bilmiyorsunuz, sorduğunuz kişi biliyor. “Bu yapılmaz.”, “Bu yanlış” yada “Bu böyle olmalı.” dendiğinde işi yaparım-yapamazsın tartışmasına sokmanın bir anlamı yoktur.
Tartışılmış, yorum değil bilgi olan şeyin yanlış dediğini sen yapsan da yanlış olacak, bunu kabullenemeyecekseniz, eğitime gelmeyin.
Hem fikir sorup hem de ortak akıla karşı çıkmak sizin (yaşınızdan bağımsız olmak üzere) ergen olduğunuzu gösterir. Zor olanı başarabileceğinizi görmek bizi ilgilnendirmiyor. Bize kanıtlayacağınız bir şey yok, üstelik bize ne kadar kabiliyetli olduğunuzu göstermek size de bir şey kazandırmayacak ama yine de siz bilirsiniz.
Gelelim bilgiye. Burada bazı kişiler konuya hakim, üzerine bir de tecrübeleri var. İnandıkları şeyleri değil “bildiklerini” anlatıyorlar. İki kere ikinin dört etmesi “fikir” değildir. Ben bunu söylediğimde kişisel kararım olmaz bu. Sen “olgusal” olana, bilgiye karşı çıkarsan bana karşı çıkmıyorsun, insanlığın birikimini yok sayıyorsun.
Her seferinde her şeyi uzun uzun anlatmak hem vakit kaybı hem de gereksiz. Olgun kişi gerekeni yapar; ergen de istediği olsun diye kastıkça kasar. Gidin kafanızı kırın arkadaşlar, kimsenin sizi ikna etmek gibi bir yükümlülüğü yok, buna karşın sizin daha iyi olmak gibi bir mesuliyetiniz var, hayata borçlusunuz bunu, bize de değil…
Yapma/olmaz denen nedir?
Olmaz dediğimiz: riskli. Sen hayatını sağlığını tehlikeye atmak istiyorsan ben sana ne diyeyim? Ama şunu sor kendine: “Ben neden kendime değer vermiyorum?” çünkü kıymetli hissetsen kendini, riske atmazsın…
Üzerine alınan varsa niyetim onu kırmak değil lakin arada doğruları olduğu gibi söylemek zorundayız. Bugüne kadar toprağa verdiklerim oldu; inadından zarar gören çok sürücü gördüm ben. Toplu sürüşlerin bir çoğunda aynada gördüklerim yüzünden iki vites aşağıda gittim çünkü adam kuyruğuma takılıp sürüyor ve biliyorum ki ilk orta sert virajda ben döneceğim, o dışarıya çıkacak. Bunu yapıyorum, gün boyunca keyif alacak sürüşüm yerine o adamı koruyacak şekilde sürüyorum ve yapmalıyım da zira insan hayatı çok kıymetli ve çok kırılgan; tek hata platin demek, sakatlık demek. Aynısını karşıdaki kişiden de beklemek hakkım benim.
Kendinize değer verin.
Gerçek hayatta yapamadığınız hiçbir şeyi motosiklet üzerinde yapamayacaksınız; bunu asla unutmayın…
Merhabalar, bu yazımın konusu İzmir’den Sinop’a yaptığım 1050 kilometrelik sürüşüm. 2013 model R 1200 GS inceleme yazısını özellikle bu yoldan sonra yapıyorum çünkü iyi bir uzun yol testi olduğunu düşünüyorum; buyurunuz başlayalım:
Efendim bildiğiniz üzere, GS konfor makinası. Daha önceki yazımda da belirtmiştim sürüşünün durumunu. Dedim ki hadi bakalım bir de uzun yol yapayım. Atladım bir sabah ve akşam Sinop’taydım. Tek sorun belimin ağrıması idi, ki o da benim romatizmamdan kaynaklı. Onun dışında çok keyifli bir yol oldu.
Sinop doğal güzelliği hemen yanıbaşınızda olan bir ilimiz
Uzun yol tavsiyesi: hazırlık aşaması
Uzun yola çıkmadan önce belirli bir hazırlığınız olmalı. İki teker üzerinde her yol uzun sayılsa dahi, belirli bir km’nin üzerindeki yollar ekstra tehlikeli. Zihnen ve bedenen siz, mekanik olarak da motosikletiniz hazır olmalı. Gelelim o hazırlıklara;
Zihnen hazırlık bence en önemlisi, çünkü ister grup sürüşü olsun ister tek, motosikletinizin üzerinde teksiniz. Uzun saatler boyunca ona kumanda edeceksiniz ve biliyorsunuz ki anlık hatalar ölüm getirir. Bu nedenle kendinize güveninizi arttırarak ama çok da özgüvenli olmayarak bunun üstesinden gelebilirsiniz. Şöyle mesela, geniş başlayıp dar açıyla devam eden firkete tipte bir viraj karşınıza geldiğinde, orayı dönebileceğinizi bildiğiniz hızın altında düşmelisiniz ki riski azaltasınız. Bu özgüven dozu yeterli ne eksik ne fazla. “Yapabilirim ama yapmıyorum zira daha çok yolum var.” diyebilmelisiniz.
Bedenen hazırlık, tamamen şartlar dahilinde geçerli. Ben tek günde gelmek zorunda olduğum için yakıt almak dışında iki mola verdim yolda. Bir gün önceden dinlendim, eşyalarımı hazırladım ve sabah kahvaltımı yapıp yolluğumu hazırlayıp yola çıktım. Amacım az mola olduğu ve yolda uyuyakalmak istemediğim için sabah protein ağırlıklı beslendim, karbonhidrat almadım.
Aracımızın da hazır olması lazım. Onun için:
bir gün önceden ustama gidip durumu anlattım, sağ olsun yoğunluğuna rağmen baktı dinledi, “Bir sorun yok.” dedi.
Lastikçime daha önce sormuştum, o nedenle o gün gitmedim ama sabah evden çıkar çıkmaz lastiklerim soğukken havasını kontrol ettim.
Aydınlatmalarına baktım, yağı ve suyu dün kontrol edilmişti, elektrik aksamında sorun yoktu, hasarına da baktım göremedim ve bastım kontağa çıktım yola (Aysel Hanım söylemi, motosiklete binmeden önce yapılması gereken şeylerin baş harfinden oluşur, bende onu yaptım).
Pek çoğumuzun bilinçsizce doğru yaptığı bir şey var, motosikleti yüklemek. Yan çantaları arka çantayı yüklemekten bahsediyorum. Denge o kadar önemli bir unsur ki, biz de bunun o denli farkındayız ki, bilinçsizce yapıyoruz bu dengeyi. Lakin lütfen, dengeyi bilinçli düzenleyin, sağ ve sol yan çantayı, arka çantayı, kayışla bağladığınız çantaları dengeli koyun…
Ve yola düştük
Vira çıktık yola, tam İzmir’i çıktım, Uşak’a gelmeden hooop radar. 110 ile girmişim, 288 liracık borçlandım. Sonra Uşak, afyon, Ankara, Kırıkkale, Çankırı, Kastamonu ve Sinop ile devam ettim.
İzmir Uşak arasında radar yedim demiştim, cidden sinirlendim. Ama o konuya başka yazımda değineceğim. Bu duruma bir el atmamız gerek.
Uşak-Afyon arası güzel geçti, radara girmemek için yavaşladım maalesef, 90’a sabitledim. Afyonda durup biraz dinlendim ki ilk uzun molam oydu, kaslarım ve beynim için çikolata, su ve kahve üçlemesi yaptım. 20-25 dk. sonra yola çıktım.
mat notu: molalarda yürüyün. Uzun yolda sizi dinlendirecek olan esas şey, yürümektir. Yürüyünce sabit oturmanın getirdiği yorgunluk çözüldüğü kadar, artan kan dolaşımı sayesinde algı ve zihninizde sıfırlanır.
Ankara ise bana kalırsa yolculuğumun en zor yeriydi. Ömrümde bu denli karışık trafik görmedim, herkes her şeritte gidiyor, aşırı kalabalık… Yine de üzerime sürmediler bu güzeldi. Yoğun trafiği aşıp Kırıkkale’ye döndüm, oradan kuzeye Çankırı’ya. Çankırı’da ikinci uzun molamı verdim, su, çikolata ve kahve üçlüsü yine. 😊
Çankırı’da hava karardı, gece sürmek risklidir ama gün içinde Sinop’a ulaşma mecburiyetimden devam ettim. Motosikletimin aydınlatmaları fazlasıyla yeterli olduğu için sorun çekmedim ama Kastamonu Taşköprü arasında yaklaşık 10 km’lik mıcırlı bir yol vardı, orası biraz zorlayıcı oldu ama hız düşünce sorunsuz atlattım şükür.
Taşköprü’yü geçince, gelirseniz mutlaka sarımsak alın çok başarılı, Sinop’a kadar güzel asfalt, güzel yol çizgileri ve az araç vardı. Tek sıkıntı bu yörelerde yaban domuzu gibi hayvanların çokluğu, karşıma çıkmaması için dua ettim, zira çıkarsa yapabileceğim çok az şey var. Neyse ki dualarım kabul oldu ve o açıdan da sorun yaşamadım. Sinop’a girerken hafif bir rehavet çöktü, hemen vizörümü açıp kendime geldim*.
mat notu: Vizör açmak oksijen girişini arttırdığı için iyi gelir lakin etkisi kısa sürer. En iyisi, kısa bir mola verip yüzü yıkamak, enseyi ve bilekleri suyla temas ettirmektir. Su içmek de iyi bir fikirdir.
Hava koşulları
İzmir’den çıkarken hava çok sıcaktı, 35-40 dereceleri bulan bir sıcak vardı. Ben buna rağmen dört mevsimlik ekipmanla yola çıktım zira uzun yol, neme lazım diye düşündüm iyi ki de düşünmüşüm. Kırıkkale civarında hafif bir üşüdüm, hava aydınlıktı. Amma Ilgaz’dan sonra bir soğudu ki hava… Gündüz 30-35 derecelerde olan hava, bir anda 13-14 derecelere indi! İlk düşüncem şu oldu, döner dönmez elcik ısıtma taktırıyorsun Öncü, dondun…
mat notu: Gerçekten soğuk havalarda elcik ısıtma yeterli olmaz, bilginize. Elcik rüzgarlıkları ve iyi bir eldiven en iyi çözümdür. Soğuk hava tavsiyeleri için buraya bakabilirsiniz.
Yağmura rast gelmedim fikrim yok, ama Karadeniz’de bulutu görmenizle yağmurun yağması arasında 5-10 dk. oluyormuş gelecek arkadaşlar dikkat etsin.
mat notu: R 1200 GS rüzgar ve yağmur konusunda iyi korumaya sahip. Bununla birlikte inceleme yazıları ne derse desin, hiçbir motosiklet ve donanımı tek başına sizi soğuktan koruyamaz; mutlaka kışlık kıyafet gerekir.
Ortalama 100 km’de bir mutlaka durup 1-2 dk. da olsa bir yürümeniz sağlığınız açısında elzem. Dolaşımınızı bozmayınız.
Sinop Yeşilyurt sahili
Yakıt tüketimi
125 beygirlik bir hayvanla gidince ve NC’den inince dedim ki çok pahalıya gidip geleceğim herhâlde. Ama öyle olmadı, hız çok düşük olduğu için 105 km’de 2,5 litreyi gördüm.
R 1200 GS inceleme: uzun yolda nasıl?
E R 1200 GS inceleme yazısında tabii ki biraz da motosikletin özelliklerinden bahis etmek gerekiyor; buyurunuz:
Rüzgar koruması iyi
Motor sıcaklığı rahatsız etmiyor
1200 cc ve yüksek beygir sayesinde hiç çekiş, güç sıkıntısı yaşamıyorsun
Dik oturma konumu sağolsun, rahat ve konforlu sürülüyor
Süspansiyon ve lever sistemleri uzun yolu keyif haline getiriyor
Yüklü idi, performans ya da sürüşş hissinde gözle görülür elle tutulur değişiklik olmadı
İnsan radar olmayan yollar hayal ediyor 🙂 Bunda motosikletlerin kamyonlarla aynı hız grubunda olmasının da etkisi var tabii ki…
Diğer notlar
Yolda sıkıldım biraz, 90-95’le 1000 km.menzil bitmiyor ama hem yakıt hem düz yol düşününce çok da kötü değil.
Yolda Karadeniz’e girene kadar topu topu 20-25 viraj var, geri kalan dümdüz yol… Zaten bir endurocu olarak düz yolda basmayı sevmem. Sıkılmak dışında çok sorun olmadı yani yavaş gitmek insanı sıkıyor.
3,5 depoyla geldim, 340 TL gibi bir fiyat tuttu. Benzin 6,45 idi ben geldiğim dönem.
1050 km. yol geldim ama hiç yorulmadım tek sıkıntım belimin ağrımasıydı.
motosiklet.net forumda bir konuya cevap olarak yazmıştım, buraya da kopyalayayım, sitede neden reklam gösteriyorum konusu açıklığa kavuşsun.
Herkes diyor ki forumu kullanayım ama bedelini başkaları ödesin 🙂
Motosiklet üzerine web sitem var; ücretsiz, her bilgiyi en az iki kaynaktan doğrulamadan yazmıyorum, yabancı siteleri çevirip koyuyorum insanlar okusun diye, ve sitemde reklam gösteriyorum zira cebimden harcadığım para miktarını azaltıyor.
Yaklaşık on yıldır yazıyorum, ciddi ziyaretçim var, nitelikli bilgiyi bilmeyenler için kendi isteğimle sunuyorum. Ama izninizle hiç olmazsa on yıldan sonra cebimden daha az para çıksın artık
Reklam engelleme hakkınız, tabii ki kullanabilirsiniz ama almadan vermeye devam edersek (reklam engellenirse) bir çok yer kapanmasa da sahipleri ilgisini kaybeder. Ciddi mesai isteyen bir iş çünkü, yorumu, mesajı, bilgi isteyeni, yazısı, bakımı derken ciddi zaman harcamak gerekiyor.
Ha tam da bu noktada kazanılan aman aman bir para da yok bilginize; (bir çok içerik sağlayıcı için iki haneli rakamların altında bu arada reklamdan kazanılan para) ama o rakam yaptığın işin ödülü olarak iyi geliyor işte.
Bana göre Ekşi’deki reklamlar kararında, Sözcü’dekiler abartı. Yine bana kalırsa abartanları cezalandırın ama tadında, içeriği boğmayacak kadar reklam varsa reklamlarını engellemeden ödüllendirin.
*
Tanrı reklamları: reklamları yayımcı seçmiyor, ilgi alanlarına göre reklam gösteriliyor hesapta ama şu Tanrı reklamları benim sitemde de anlamsızca çok çıkıyor. Sebebi adamların çok para basması. Günlük harcama sınırları yüksek olduğu için ilgisiz olanlara da gösteriliyor reklamlar.
Hep istediğiniz reklamların çıkması için istediğiniz konuda arama yaparsanız ya da ilginizi çeken konudaki reklama bir kere tıklarsanız (fazla tıklamayın çünkü o reklamı veren de tık başına para ödüyor, zarara sokmayalım) sistem: “Hmm, bu kişi bununla ilgilendi o halde diğer reklamları bırakıp tıkladığı alandakileri göstereyim.” diyecektir.
Tabii ki bir şansınız daha var, o da reklamın sağ üst köşesindeki “X”. X’e tıklarsanız o reklamı sevmediğinizi belirtmiş olursunuz, dikkate alınır ama her zaman işe yarayacak diye bir kural yok bilginize.
*
Arkadaşlar içerik üretici açısından durum yukarıdaki gibi görünüyor. Tabii ki herkes kendi için iyi olanı kendi bilir diyerek bitirelim, herkesin gönlüne göre reklamları olsun.
Otomobil üreticisi SEAT, elektrikli taşıma alanını da gözüne kestirdi
Güncelleme (4 Ocak 2022): Seat Türkiye scooter’ları ülkemizde de satışa sundu. Sayfası burada.
SEAT dediğimizde aklımıza otomobil geliyor tabii ki. Ama hep söylüyoruz, gelecek elektriklide ve motosiklet giderek önem kazanıyor.
Görünen o ki ayrı bir piyasa sayılan motosiklet, gelecekte özellikle şehir yaşamında herkesin kullanacağı bir araca dönüşecek zira bütün büyük otomobil firmaları ucundan kıyısından ama devamlı şekilde elektrikli motosiklet tasarıları yapıp duyuruyorlar.
SEAT elektrikli motosiklet ve skutır
SEAT hem elektrikli motosiklet hem de elektrikli scooter ile başlayacak. Daha önce hiç modeliniz yoksa iddialı bir giriş yapacaksınız tabii ki. Seat da işi garantiye almak için tasarımlarına özen göstermiş ve siyah-kırmızı renkleriyle güzel görünen tasarımlar yapmış.
Elektrikli kaykay e-Kickscooter adında. Bu modeli oldukça çekici tsarlamış İspanyol firma. 551 W/saat pile sahip kaçkaç, 65 kilometre menzile sahip. Bu menzil iyi, özellikle şehir içinde. Bağımsız fren sistemi ve gece kullanımı için LED aydınlatmalar yer alıyor.
e-Scooter elektrikli motosiklet ise 11 kW (14,7 beygir) gücünde bir motor ile geliyor ve 240 Nm torka sahip. 0’dan 50 km/s 3,8 saniye ve 100 km/s hıza ulaşabiliyor. Tek şarjla 115 km. yol yapabilen e-Scooter günlük kullanım için hayli yeterli değerlere sahip.
SEAT Neden Bu İşe Giriyor?
SEAT, elektrikli motosiklet ve elektrikli scooter’ı 2020 yılında üretime sokup erken bir giriş ile geleceği sağlama almak istiyordu ama korona tüm dünyada hayatı değiştirdi. Toplu taşımanın tehlikeli hale gelmesi ile kişisel ulaşım daha da önem kazanacaktır tabii ki; karantina sonrası göreceğiz…
Aslında korona sonrasında daha da önem kazanma ihtimali var kişisel ulaşımın. SEAT zaten en başından beri bu hamlesini belediyeler ile anlaşıp filo, şehir içi ulaşım alternatifi olarak düşündüğünü belirtiyor. Hatta bu sebeple konuda uzman Silence adındaki e-skutır markası ile de anlaşmışlar ve operasyonlarını ortak yürütecekler.
Teknik ve Tasarım Özellikleri
Tahmin edileceği üzere pil birimini çıkarmak ve evde doldurmak kolay olacak şekilde tasarlanmış tüm modeller
Belediye ile anlaşıldığı için şehir için şarj istasyonları da ta en başından projeye alınmış
Maliyet her yüz kilometre başına 0.70€ olacak(mış)
Motosiklet bakmak ama almamak hakkında Umut Sarıkaya karikatürü 🙂
Umut Sarıkaya üniversitelerde araştırılmayı hak eden bir üretime sahip. Kendisi, tıpkı bu motosiklet bakma çetesi karikatüründe olduğu gibi, her konuda ama her konuda karikatürü olan birisi. İlk bakışta garip gelse de özellikle Twitter’da her konunun altında tam da o konuyla ilgili karikatürü görmek mümkün 🙂
Gelelim motosiklet bakma çetesine. Umut Bey yine tam on ikiden vurmuş 🙂 Sahibinden.com‘da günler geçiren, forumlarda sürmediği motosikletler hakkında yorumlar yapan kitleyi biliyoruz. Bu adamlar her şeyi bilirler, hatta on yıldır o modeli süren adamdan bile daha iyi bilirler.
Ama motosiklet almazlar! Onların sevdiği motosikletle ilgilenmek, fiyat bakmaktır. Hafta sonları motosiklet görüp uzun uzun bakarlar ama “Çok temiz değil!” derler, “Bu parayı etmez, aynı paraya daha temizleri var.” derler 🙂
Yine de motosiklet bakma çetesi, camiamızın hoş sedasıdırlar, başımızın üzerinde yerleri var.
CBF 190 X ülkemizde de çok sevilen CBF ailesinin yeni üyesi. Malum ekonomik küçülme yüzünden giderek artan bir ufak hacim eğilimi var. Dolayısıyla büyük markaların, on yıllardır süren serilerin ufak hacimleri giderek daha fazla üretiliyor ve satılıyor. Bu eğilimi her marka ve her modelde görüyoruz: V Strom 250, Duke serisinin her hacim sınıfına genişlemesi, R25 gibi gibi gibi…
Fakat CBF 190 X bunlardan birisi değil
Bu Honda bildiğimiz Honda’lardan değil. Neden? Çünkü biz büyük markalarda olduğu gibi Honda’da da Avrupa Bölgesine dahiliz*.
* Gerçi Avrupa modellerinin bütünü bize getirilmiyor. Ülke satış adedi Avrupaya göre çok çok az olduğu için ülke dağıtımcıları (distribütör) birbirini kesecek kaygısıyla modelleri seçerek getiriyorlar. Yoksa bizim bitt sandığımız bazı modeller hala satılıyor Avrupa’da, örnek: VFR800.
Fakat CBF 190 X Çin pazarında ortaya çıktı ve resmi olarak da Sundiro Honda olarak geçiyor.
Yani buraya gelmesi pek mümkün görülmüyor. Kaldı ki ülkemizde büyük, heybetli olmak ana şart ki 190X bu konuda bize uymuyor.
Ben kafa kısmını beğendim. Far ve gaga hoş bir hava katmış. Fakat unutulmamalı ki bu model kasa ve büyüklük olarak 150’lik Honda’larla aynı platformu kullanıyor, yani aslında hayli ufak bir motosiklet.
Gelelim Tanıtıma
Heybetli mi? Değil. Satar mı? Satmaz çünkü heybetli değil 🙂
Yeni Honda CBF190X, Çin’de ortaya çıktı.
Çift Silindirli yeni model CBF 190 TR ve CBF 190 R gibi diğer 200 cc. altı motosikletleri de üreten Honda-Sundiro ortak girişiminin bir ürünü.
CBF 190X yerden bir hayli yüksek. Yani enduro ruhu var. Bu hava, teknolojik gelişimi ve donanımı ihmal etmeden ayrında yakalamış: CBF190X LED farlar, büyük ön cam gibi unsurlar artık ucuz şeyler ve sakınılmamış. Hacim de ufak olunca 148 kilogram ağırlık yakalanmış ve bu hafif olmasa da hiç de ağır değil.
Bu hafifliğin güncel, az yakan bir motor ile birleşiminde 12 litrelik yakıt deposu koyulan CBF190X, 2,5 litre civarında yakıyor 100 kilometrede. Bu da en kötüsü 350 km. gibi bir menzil yapar ki bu çok iyi bir değer. İster şehir içi ister şehir dışında benzin alıp unutmak mümkün 🙂
Honda’nın Çin web sitesinde bulabildiğim kadarıyla 15 beygir güç ve 15 Nm tork sunuluyor. Bunlar düşük değerler ama 110 kilometre hız bilgisi de var aynı sitede.
Anlaşıldığı üzere performans yerine ekonomik sürüş ön plana çıkarılmış.
Kalite?
Hmm, zor konu. Şimdi elimizdeki bir Honda ama biz Honda deyince Avrupa modellerine alışığız ve de özellikle büyük modellere. Birincisi bu Çin pazarı Honda’sı (ki bu kalite anlamında çok fark yaratmıyor) ve ikincisi en ufak hacim sınıfında. Bu pazarın olayı ucuz olması. Dolayısıyla bir V Strom 250 ile kıyaslamak yanlış. Ama kötü demek de doğru değil. Honda Super Cub yüz milyon adet satmış, bu size ne demek istediğimi daha iyi anlatabilir sanırım. Super Cub‘da neredeyse hiç bir özellik yok ama gidiyor gidiyor ve gidiyor; sorunsuzluk ve az yakmak ana fikri ki bu konuda da efsane! Yani bu model aslında tam da pazarı için doğru model ve doğru özellikler sunuyor.
Kalite Ne Demek?
Kalite nitelik demek. Özellik de diyebiliriz ve kalite, işlev için geçerlidir. Dışarıda duracak bir nesne için UV filtreli (güneşten korunan) boya gerekli bir niteliktir ama ev boyasında aranan nitelik boyanın nefes almasıdır. Buradan yola çıkarak değerlendirirsek CBF 190 X doğru niteliklere sahip, yani bir anlamda kaliteli. Fakat…
Gösterge grubunda da görüldüğü üzere üst sınıf nitelikleri (kalitesi) aramamak lazım bu modelde.
Bu sitenin en sık tekrarlanan cümlelerinden biridir. Hatta sık sık elektrikli modelleri ve gelişimini de paylaşıyorum.
Bugün gazeteleri okurken aşağıdaki haberi gördüm.
Petrol Motoru Kaldırılıyor
İngiliz hükümetinin salı günü yaptığı açıklamada, hava kirliliğini ve fosil yakıt emisyonlarını azaltmak amacıyla, benzinli, dizel ve hibrit araçların satış yasağını planlanandan beş yıl önceye alarak 2035’e çektiğini duyurdu.
İngiltere 2035 yılından itibaren fosil yakıtla çalışan her tür aracın satışı yasak hale gelecek.
Fransa, 2040 yılına kadar fosil yakıtla çalışan araçların satışını yasaklamayı planlıyor.
Merkel: 2030’a kadar Almanya’da 1 milyon elektrikli araç şarj ünitesi olmalı
Norveç Parlamentosu, 2025 yılına kadar tüm araçların sıfır emisyon olması gereken bağlayıcı olmayan bir hedef belirledi.
Danimarka hükümeti, Ekim 2018’de yaptığı açıklama ile, fosil yakıtlı tüm araç satışlarının 2030’a kadar sona ereceğini duyurmuştu.
AB, karbon emisyonunu 2030’a kadar yüzde 40 oranında azaltmayı hedefliyor.
Elektrikli Tek Seçenek Mi?
Aslında Tesla‘ya kadar geleceğin hidrojende olduğu söyleniyordu. Büyük otomobil firmalarının hepsinin şimdiden hidrojen hücreli modelleri-prototipleri hazır.
Fakat piyasanın ilginç bir huyu var, bazen teknik olarak iyi ya da mantıklı, ucuz, verimli olana değil keyfine göre karar veriyor. Elektrikli de aynısı oldu, hidrojen derken, özellikle Tesla ile elektrikli araçlar çok öne çıktı. Ve giderek de öne çıkıyor.
Tabii ki bu durum esas olarak motosiklet dünyasında büyük fark yaratacak.
Elektrikliye Geçiş ve Motosiklet
“Dizel De Benzinli De Yasak” geriye sadece elektrik kalıyor…
Motosiklet dünyasında elektrikli motor zaten var. Fakat ilginç olan büyük markaların bu işte pek öne çıkmaması. Hayli iddialı elektrikli motosiklet markaları var ama Honda, BMW, Kawasaki, Yamaha gibi büyükler şimdilik geride duruyorlar. Bunun sebebi çok büyük ihtimalle servis, yedek parça gelirleri. Çünkü elektrikli motorda sürtünen parça yok, dolayısıyla aşınma da yok 🙂 Yağa da ihtiyaç yok, hava filtresine de, hatta neredeyse bakıma da 🙂
Bu arada bazı yeni, on sene önce olmayan markalar elektrikli konusunda üretime ve satış adetlerine ulaştılar bile. Mesela Amerika’da bazı polis motosikletleri elektrikli. Yani elektirkliye geçişte hiç duymadığımız bazı markalar sektörün büyüğü haline gelecekler. Şimdilik sessiz kalan büyükler de birden geçiş yapacaklar elektrikli modellerine.