Motosiklet sürücüleri için İzmir çevresi kamp alanları anlamında çok zengin. Kısa bir sürüşle fazla fazla seçeneğiniz var.
Havaların ısınmasıyla kampçılar şehirde zor durmaya başlamışlardır artık 🙂. Şaka bir yana küresel ısınma yüzünden en sıcak haziranı geçirdik ve daha da artıyor. Mesela bu yazıyı yazarken hava kırk dört derece!
Bu yerlerin çadır düşkünleri için özellikle önemli olduğunu söyleyelim, çadırcı motosikletçiler ayrı bir sınıf çünkü. Doğayla olmak, sakin ortam ve sükunet için İzmir kamp alanları size fazladan deniz seçeneği de sunuyor. Altyapı ihtiyacınız yoksa, Gümüldür, Ürkmez noktalarına da araştırma listenize dahil edin. Aslında Kuşadası’na sahilden gidiş yolunda da çok sayıda bakir koylar var. Bu yol boyunca İzmir çevresindeki kamp alanlarının kısa özetini bulabilirsiniz 🙂
Güzel İzmir kamp yerleri emrinizde!
İlave: Normalde özgün sayfanın bağlantısını verecektim fakat gönderi uçmuş. Allahtan cep telefonunda bulunsun diye fotoğrafları indirmiştim; o yüzden, en azından borç olarak hesabın bağlantısını verelim: https://www.instagram.com/izmiretkinlik/
Önerilen yazılar
Kamp alanları yazısına geldiğinize göre Motosiklet Çadır ve Kamp Tavsiyeleri yazımızı okumanızı tavsiye ederiz.
Şayet motosiklet ile arazi sürüşü konusunda tecrübeniz yoksa, size ilk tavsiyem: arazi sürüşünü arazide öğrenmeye çalışmayın! Hele hele yüklü bir motosikletle arazi sürüşü çok daha zor hale gelir. Risk almayın, gezinizden keyif alın 🙂
Motosiklet ile uzun bir yol yapayım dediğimize rota önem kazanıyor; Niğde Gümüşler Manastırı ise varış noktası olarak tam da aradığımız gezi rotası olabilir.
Bu yazı Git, Gör kategorisi yazılarından biri, diğer gezi yazılarını görmek istiyorsanız lütfen buraya tıklayınız (yeni sayfada açılır).
Tarihi bir mekan, arkeolojik mücevher
Gümüşler Manastırı bazılarına göre Sümerler’in efsanelerinde geçen dünya dışı atalarımıza kadar giden bir tarihe sahip. Doğasının haricinde hayli ilginç hikayesi de var.
Fotoğraflardan da görüldüğü üzere yeşil doğaya ve güzel manzaraları yollara sahip bir bölge. Giden herkesin ortak bir hissi de var: bir şekilde huzur veren bir yer…
Kısacası tek başın gitmek için de, başka bir yere giderken de yolu biraz esnetecek şekilde motosikletimle uzun yol yapayım diyorsanız rota olarak Niğde Gümüşler Manastırı dikkate değer ve görmeye değen bir nokta.
Bağlantılar
İlk olarak Niğde Kültür Turizm İl Müdürlüğü sayfası ile başlayalım.
Artemis Enginar Restoran Seferihisar; “İzmir çevresinde olsun, yakın olsun, hem yolu güzel hem de her yerde olmayan yemeklerolsun siyenlere özel bir restoranı tanıtıyorum size 🙂
Enginar engin şekilde tüm çeşitleriyle bu aşevinde. “Vallahi bunu da yapmışlar.” dedirtecek zenginlikte bir yer Artemis Enginar Restoran. Artemis Restoranda her şey enginarlı yapılıyor. İlginç çünkü hiç akla gelmeyecek yiyecekleri enginarlı yiyorsunuz, mesela enginardan şakşuka gibi 🙂 Açıkçası ben hiç bu kadar enginar yememiştim.
Renge ve doğaya da doyuyorsunuz, sadece enginara değil; yani gidin diyorum 🙂
Her yer, her taraf baharın da etkisiyle saklı bire yeşile, güzelliğe sahip.
Yemeklerin haricinde restoran da, bölge de doğanın ortasında ve yeşillikler içinde. “Kısa bir gezinti yapayım, bir şeyler yiyeyim.” rotası olarak ideal. Sürüş ve yol açısından değerlendirecek olursak, köy yerinde olduğu için yeşillikler içerisinde kıvır kıvır bir yoldan gidiyorsun Artemis Restorana. “Ya ben biraz daha süreyim, yol çok güzelmiş.” diyebileceğiniz bir sürü ufak köy yolu da var. Kısacası gitmemek için bir sebep yok.
Tavsiye: Biz seçimi garsona bıraktık, gerçekten de her şeyden kararınca seçip getirdi her şeyi; siz de aynısını yapın bence.
Artemis enginar restoran Seferihisar içinde değil. Bu sayede turistik hale gelmiş merkezin kalabalık gürültüsünü çekmek zorunda kalmıyorsunuz. Haritada görmek isteyenler buyursunlar: maps.app.goo.gl/QXGc7
Yol planlaması motosikletçiler için önemli. Özellikle uzun yol ve kalabalık grup halinde gezi yapacaksanız planlama daha da önem kazanıyor.
Peki yolculuğunuz boyunca yol üzerinde neler var öğrenmek ister misiniz? İşte roadtrippers.com sitesi bu işe yarıyor:
Örneğin İstanbul’dan Atina’ya araba ile seyahat ediyorsunuz. Yolunuzun üstünde ve çevresinde görebileceğiniz şeyleri size sıralıyor. Garip şeyler, yemekler, yapılacak şeyler gibi farklı kategorileri de var.
Bu sayede haberinizin bile olmadığı yol üzeri ilginç noktaları kaçırmamış oluyorsunuz.
Peki Nasıl Yapıyoruz?
Başlangıç ve bitiş noktalarını girdikten sonra karşımıza gelen ekran işte bu:
1 No’lu kırmızı alanda ilgi noktaları var. Buradan konaklama, doğal park, kamping gibi seçimleri yapıp, harita üzerinde gösteriyorsunuz. Seçim yapmazsanız tümü gösteriliyor.
2 No’lu mavi alanda rotayı kendinize gönderme imkanı var.
3 No’lu alanda ise paylaşım tuşu var.
Haritanın üzerindeki pembeli alan ise yolun sağı ve solunda ne kadar geniş (yakın) bir alanda ilgi alanı aranacağını belirliyor. Kısacası yol planlaması için, motosiklet gezileriniz için ideal bir program; deneyin.
Motosiklet gezisi deyince Ege’nin motosiklet rotaları çok ünlüdür, biliyorsunuz. Bahar ve yaz mevsiminde motosiklet sürücülerinin sürebileceği bir çok bilinen rota var; herkesin Karaburun, Oğlananası köylerine gitmesi gibi.
Oysa Ege Bölgesi Kuzeyinde doğa çok büyük bir güzelliğe sahip; Ayvalık ve Çanakkale gibi. Buralar, doğallığını ve bakirliğini henüz kaybetmemiş bölgeler.
Bu noktadan itibaren, buraya tıklayarak yazımıza kaynak olan Geziko web sitesine gidebilirsiniz. Şimdi gitmeyip buradan okumaya devam etmeyi tercih ederseniz de, en sondaki bağlantıya tıklayıp en azından bir kere özgün sayfayı ziyaret etmenizi rica ederiz.
1- Çamlıbel Köyü (Özellikle Fotoğraf Çekimi İçin)
Fotoğraf: Serra Özkök – The Magger.com
İlk rota: Çamlıbel Köyü. Balıkesir Güre’nin bir köyü olan bu yerle ilgili söylenebilecekler değil ama görülebilecek çok şey var. Özellikle butik otelleriyle meşhur bu köyün en önemli konak noktası ise Albatross Dağ Evleri. Kaz Dağları’nın eteğine yapışan otelden kimse çıkmak istemiyor. Otelin içi adeta bir doğa harikası…
Her sene Ağustos ayında köyde bir festival gerçekleşiyor ve 3 gün boyunca sürüyormuş, göremesem de epey bir şenlikli olduğu söyleniyor.
Bu köyde her şey otantik duruyor, fotoğraf çekimi için inanılmaz bir mekan.
2- Hasanboğuldu Şelalesi
Hasan Boğuldu Şelalesi
Bir aşk hikayesi ve hazin sonlu bir Orhan Aksoy filmi Hasan Boğuldu’ya adını veren şelalesiyle bir doğa harikası bu yer. Neden Hasanboğuldu ismi verildiğini ve hazinli aşk hikayesinin detaylarını gitmeniz dileğimle anlatmıyorum ama Kaz Dağları’nda uğranacak en önemli durak burası. Burada müthiş bir doğa harikası manzara, safari turları ve Tahtakuş müzesiyle karşılaşacaksınız. Şelaleye gelmek için Altınoluk’tan Edremit’e giderken Zeytinli beldesinde burayı sormanız yeterli.
3- Kozak, Fıstık Çamı Cenneti
Ayvalık-Bergama arasındaki yolda Bergama Krallığı’ndan beri fıstık çamı üreten garip bir yerleşim bulunuyor. Gitmeden tarif edilesi zor yerlerden. Kozak’ta baktığınız her yer fıstık çamı dolu adeta. Yukarıbey, Aşağıbey, Kaplan, Demircidere, Göbeller isimli köyler birliğinin toplamından oluşan Kozak, Ege’nin nimetlerinden fıstık çamının ana yurdu olmuş. Köyde su istediğiniz zaman bile suyunuz sade gelmiyor içinde fıstık çamıyla birlikte servis ediliyor.
Köylüler 5 milyon civarında ağaç olduğunu söylüyor. Şu anda yılda 800 tondan fazla fıstık elde edildiğini duyunca ülkemizdeki tarımcılığın nelere kadir olabileceği aklıma geliyor. Neyse konuyu dağıtmadan üreticiler, bu nazlı ürüne kavuşmanın bedelini bir hayli ağır ödüyor. Bir kere, bir ağacın kozalak vermesi için dikiminden sonra 10 yıl geçmesi gerekiyor. “Çam indirme” diyorlar bu işleme. “Keye” adı verilen sırıklarla kozalakları topluyorlar. Dikkatle ve sevgiyle. Bir ağaçtan elde edilen fıstık çamının miktarı da sadece yedi kilo. Vaktiniz olduğunda bu köyde bu törensel toplamayı izlemenizi hatta katılmanızı öneriyorum.
Sonrasında da işlemler sürüyor. Bir ton kozalaktan 70-80 kg fıstık çıkıyor. Fıstık nazenin ya, yemeğe girene kadar, o eşsiz lezzeti damakta hissettirene kadar yapmadığını bırakmıyor…
Fıstık çamını ayırt etmek için de köylülerden biraz bilgi almak ve etrafı seyretmek yeterli. Daha uzun ve daha koyu yeşil olan ağaçlar fıstık dolu; bu kadar basit.
Kozak, Bergama-Ayvalık arasında. Zaten bütün yol 67 km. Sanırım her metresi çok güzel. Her köye uğramak keyifli olur. Kayalıklarla ve ormanlarla bezenmiş yolun kendisi de başka türlü etkileyici görünüyor. Nebiler köyündeki şelale görülmeli. Küçük bir kaplıcası da var. Ayrıca mağarayı da kaçırmayın.
Ayvatlar’da henüz kazı çalışmaları başlamamış bir antik kent var. Bölgede ilk yerleşim Atçılar’da başlamış. Gezerken aklınızda bulunsun. Göbeller’de kamp alanları ve yürüyüş parkurları var. Kuş gözlemciliği yapmaya da elverişli.
Demircidere’de Türkmen geleneklerini gözlemlemek için biraz vakit ayırın. Aşağıbey’deki tarihi Roma hamamını mutlaka görün. Hele manzaralı bir köşesi var ki…
Motorcu ve bisikletçilerin en sevdiği rotalardan. “Off-road”çuların da favori mekanları arasında.
4– Görülesi Taşköy’üm
Eski Foça yolu üzerinde, Ilıpınar Köyü’ne bitişmiş ilginç bir köy var. Bu köyü mühendislik harikası yapan temellerden biri ODTÜ’lü 3 arkadaşın yaratmış olması. Bu köyde haliyle zeytin yetişiyor ve kendi makinesinde sıkılıyor, işleniyor, paketleniyor. Arka kısımlarında ise mübadeleden sonra kurulan üzüm bağları bulunuyor. Bu köyün toprağını sıksan üretim çıkıyor. Zeytinyağı, sabun, ahşap ürünlere kadar…
Yol üzerinde burada karavanla seyahat ederken arkadaşlarla durma sebebimiz tamamen mimarisiydi ama içine girince ayrı bir baş dönmesi yaşadık. Bahçesine bile bakılası bu köye mutlaka uğrayın bence.
5- Osmanlı Esintileriyle Birgi Köyü
Fotoğraf: Çakırağa Konağı, Birgi, Fotoğraf: Mehmet Eruzun / Flickr
İzmir’in Ödemiş’ini bilenler bilir ama yine de az bilinir Ödemiş’in Birgi Kasabası. Osmanlı tarihini doğa ile iç içe yaşayan bir belde. Ödemiş merkeze 10 km uzaklıkta olan Birgi Köyü, Aydınoğulları Beyliği’nden Mehmet Bey tarafından yaptırılan Ulu Cami’siyle meşhurdur. Osmanlı ambiyansının dibine vurmak isteyenler için bence bu kent Bursa’yla yarışır. Caminin karşısındaki köy meydanında köy halkının el işleri, meyvesi, sebzesi ve meşhur Ödemiş patatesi alınabilir. 1971 yılından kalma ahşap Türk evlerinin en güzel örneklerinden Çakırağa Konağı ve İmam-i Birgivi Medresesi gezilmesi gereken yerlerden. Doğayı seven ve fotoğrafçılıkla ilgilenenler için eşsiz bir yer. İzmir’e geçerken uğranabilinesi rotalardan.
6- Bir Dokuma Cenneti: Yeşilyurt
Fotoğraf: neredekal.com
Ege’nin tatil incisi Muğla’da Yeşilyurt isimli ilginç bir köy bulunuyor. Aslında Ege’nin tipik köylerinden farklı olmayan bu köyün ilginç istatistikleri var. Bu köyün okuma yazma oranı %100′e yakın ama asıl mücevheri dokumacılığı.
İlkçağlarda taşları işleyen yöre halkı zamanla tütün eker ama sonra tütünün cazip gelir kaynağı olarak çıkmasıyla Türkiye’nin ilk kadın valisi Lale Aytaman’ın Muğla valiliği döneminde ve eski belediye başkanı Mehmet Güner’in öncülüğünde canlandırılmış ve Pisi, Türkiye’de Vakko ve Beymen gibi isimlere dokuma satar ve yurtdışına da ihracat gerçekleştirir hale gelir sonra da yürür gider. Günümüzde azalan dokumacılığın ilginç örneklerini görebileceğiniz bir köy…
7- Müthiş ikili: Adatepe ve Yeşilyurt Köyleri
Kaynak: kuyruksuzucurtma.com
Yunanistan’a gitmeden Türkiye’de de bunun minyatür köylerini görmeniz mümkün. Taş evler, çiçek dolu avlular ve köy kahveleriyle şimdilerde Adatepe köyü çok meşhur. Kaz Dağlarının eteğinde oturup manzaraya karşı kahve içmek için çok gelen var. Hem Yeşilyurt hem de Adatepe Köyü’nde artık trilyonluk evler satılıyor.
Sakinliğe atlamak isteyenleri bu iki durağıda Altınoluk’ta bulunuyor.
8- Nesin Matematik Köyü
İnsanların çocuklarını hangi yaz kampına yollasam dedikleri bir dönemde çocuğum olsa yazı bırak kışın da yollardım dediğim bir köy burası. Şimdilerde felsefe köyü kurulma aşamaları bile var.
Şirince köyünün (İzmir – Selçuk) 1 km uzağında, dağ başında ve mutlak bir ıssızlık içinde, yemyeşil bir ortamda, 7′den 70′e herkesin (her köylünün!) her seviyede matematik yaptığı, öğrendiği, öğrettiği ve düşündüğü, Nesin Vakfı’na ait 30 dönümü zeytinlik olmak üzere toplam 55 dönümlük bir köy. Şatafattan ve gösterişten uzak, sade ve içten. Evler taş, çamur ve samandan. Ağustos böcekleri dışında, yoğunlaşmayı ve düşünmeyi engelleyen, rahatsız edici her türlü öğeden uzak. TV yok, müzik yayını yok. Ama elektrik, sıcak su ve internet gibi uygarlığın izleri var. Börtü böcek de eksik değil.
İlköğretim düzeyinde eğitimden en ileri seviyede araştırmaya kadar her türlü matematiksel etkinlik aynı anda yer aldığı köyde Sevan Nişanyan’ın inşaa ettiği kütüphane bence Türkiye’nin en iyi mimari yapılarından biri. Çevrede hayatın sorunları yerine sadece matematik problemlerinin olduğu bir mekan gerçekten insanı değişik seviyelere götürüyor.
9- Bir Ekolojik Köy: Bağlarözü
Datça’nın Yazı Köyü sınırlarında bulunan Bağlarözü Türkiye’de en organik şeyleri görebileceğiniz yer. 2014′te biteceği söylenen köyde tarımcılıktan ekolojik bilgilere kadar birçok doğa unsurunu öğrenebiliyorsunuz. Aslında biraz parası olanların köy hayatına sahip olmayı ve burada yaşamayı düşünmesi için yapılmış bir yer ama ilginç deneyimler katacağı için bu listeye koydum.
10- Fındıklı Köyü’ne Saklanmış Kömür Limanı
Çanakkale’nin Gelibolu tarafında kalan bakir mi bakir bir köyün ucunda sakin bir koy bulunuyor. Dalmayı severlerin İstanbul’dan en yakın rotası olarak gösterilen Kömür Limanı Fındıklı Köyü’nde yer alıyor. Denizin soğukluğu az bir dönem için tatilcileri bölgeye toplasa da koy olarak kalması nedeniyle Saroz’un aşırı dalgalarına maruz kalmıyorsunuz. Kampçılar için de ideal bir koy. Ufak bir not vereyim Kömür’e gidecekler için; çok sağlam bir terlik veyahut deniz ayakkabısı vs gereklidir keza yerler hep taş.
11- Şelale, Pamukkale ve Mağaralar cenneti: Süngüllü Köyü
Denizli bir jeoloji cenneti; travertenler, kaplıcalar ve küçik göletlerle dolu. Denizli’yi sadece Pamukkale’deki tatil köylerinden ibaret görmeyip yerel halkı, yöre kültürünü anlamak için Süngüllü Köy’de kalabilirsiniz. Zira birçok bölgeye yakın. Garip kokusuyla biraz çürük yumurta kokusu var itiraf edeyim. Kaklık Mağarası, Gümüşsu Şelalesi ve Pamukkale’ye hiç uzak değil. Bu köyde gözlemeye benzer Bükme’yi yemenizi tavsiye ediyorum.
12- Bir Yörük köyü: Kuyucular
Aydın Umurlu’ya bağlı Kuyucular Köyü tipik bir Yörük Köyü. Dokuma işçiliği ve hayvancılığıyla ilginç bir kültürün temelini Anadolu’da oluşturuyorlar. Ege bölgesinde ise ilginç duraklardan biri Kuyucular Köyü. İlginç adetleri, hamur ve süt üzerine yaptıkları yemekleri özellikle ayran ve bazlamalarını tavsiye ediyorum.
Eski Doğanbey köyü, sanki zamanın bir yerinde durmuş hissi uyandırıyor. Bir dönem kaderine terk edilen Eski Doğanbey köyü, bugün Rum ve Türk mimarisinin eşsiz örneklerinin sergilendiği bir Açık hava müzesi gibi…
Aydın’ın Söke ilçesine bağlı Eski Doğanbey köyündeyiz.
Köy, sanki zamanın bir yerinde durmuş hissi uyandırıyor insana. Şimdiki sakinleri de bu dinginliğe ayak uydurmuşlar ve köyün bir zamanlardaki terk edilmişliği, yerini huzurlu bir yaşantıya bırakmış. Eski adı Domatia olan Doğanbey, aslında bir Rum köyü. Geçmişi M.Ö. 7. yüzyıla değin uzanan köy, 1924 yılındaki mübadeleye kadar Rum halkının yaşam alanıymış. Köyün daha sonraki halkı olan Türklerin burayı terk ederek, 2 kilometre aşağıdaki bölgeye taşınmasıyla Doğanbey köyü, “Eski” ve “Yeni” olarak iki isimle anılmaya başlamış. Uzun bir süre yalnızlığın hüküm sürdüğü Eski Doğanbey sokakları, şimdilerdeyse fazlasıyla sakin.
Aralarında sanatçı ve siyasetçilerin de bulunduğu köy halkı, şehrin stresinden çok uzak bir yaşam sürerken, siz kısa süreliğine de olsa köyün bu dinginliğini hissetmenin huzuruna varıyorsunuz.
Dilek Yarımadası’nın güney ucunda yer alan ve Milli Park sınırlarındaki tek yerleşim olma özelliğine sahip köy, bugün Rum ve Türk mimarisinin eşsiz örneklerinin sergilendiği bir Açıkhava müzesi gibi. Rengarenk çiçekler, bitkiler ve yemyeşil ağaçların doğal dekorasyonu ile süslü dar sokaklarında yürürken, eski zamanlara dair tüm ayrıntılar birer birer karşınıza çıkıyor.
Taş evlerin arasında önce eski bir çeşme takılıyor gözünüze; ardından da bir şapel ve kilise. Eski yıllarda Rumların okul binası olarak kullandıkları yapıysa günümüzde Ziyaretçi Tanıtım Merkezi olarak konuklarını ağırlıyor. 2001 yılında restore edilen binada; müze odası, sergi salonu, kütüphane, bilgisayar odası ve kafeterya bulunuyor. Merkez ayrıca deneyimli ekibinin rehberliğinde düzenlediği turlarla çevreyi keşfetme imkanı da sunuyor.
Ekoturizm İmkânı
Dilek Yarımadası ve Büyük Menderes Deltası Milli Parkı sınırları içinde yer alan Doğanbey köyü, yürüyüş parkurları, trekking alanları, kuş çeşitliliği, gelişmiş florası ve endemik bitki türleriyle eko turizmin de geliştiği bir bölge. Doğa sporları için oldukça elverişli olan bölgede, Ziyaretçi Tanıtım Merkezi etkinlikleri kapsamında Olukdere Kanyonu’nda rehber öncülüğünde doğa yürüyüş turları düzenleniyor. 15 kilometrelik parkur ile Milli Park’ın eşsiz bitki örtüsü, dereleri, şelalesi ve harika bir manzara eşliğinde benzersiz bir deneyim yaşama şansını veriyor. Dağ bisikleti sporu tutkunları için doğal stabilize ve az eğimli yolları bulunan alternatif parkurları da mevcut.
Tercihiniz doğanın sunduğu bitki çeşitliliğini keşfetmekten yanaysa düzenlenen botanik turları tam size göre. Milli park florasında 95 familyaya ait; tür, alttür ve varyete düzeyinde 804 adet bitki bulunuyor. Bunlardan altısı, dünyada sadece burada görülen türler. Ayrıca Türkiye için endemik olan 31 adet bitki türünü de bölgede bulabiliyorsunuz. Akdeniz maki florasının hemen bütün bitki türlerinin en canlı, sağlıklı örneklerinin yer aldığı Milli Park, Anadolu Kestanesi, Kartopu, Finike Ardıcı, Melez Pırnal Meşesi ve Dallı Servi’nin küçük orman toplulukları meydana getirerek yetiştiği tek yer. Milli Park, içerdiği benzersiz bitki çeşitliliği nedeniyle Avrupa Konseyi tarafından “Flora Bio Genetik Rezerv Alanı” ilan edilmiş. Kavaklıburun ve Karasu günübirlik kullanım alanları arasındaki seçilmiş iki kilometrelik parkurda düzenlenen botanik turu, meraklıları için eşsiz bir deneyim.
Karina’da Balık Keyfi
Eski Doğanbey Köyü gezintinizde günü noktalamak için en uygun yer, köye yakın mesafedeki Karina Sahili. Büyük Menderes coğrafyasının doğal güzelliğinden nasibini alan Karina, 1900’lü yılların ticaret limanı. Dilden dile günümüze ulaşan hikâyeye göre de, dönemin en popüler Rum tüccarının kızının adı olan Karina, sahile adını vermiş. Rumlar, bölgeden topladıkları zeytinyağı, bal, hububat, tütün, şaraplık üzüm gibi ürünleri buradaki limandan diğer adalara gönderirlermiş. Şimdilerde gemilerin yerini balıkçı teknelerinin aldığı sahilde, dilerseniz balık tutabilir ya da sahilin tek restoranında balık başta olmak üzere pek çok deniz ürününü afiyetle yiyebilirsiniz. Keyifli bir günün ardından, güneş dağların ardına gizlendiğinde ise söylenecek tek söz: Yolun sonu güzelliklere açıldı…
Nasıl Gidilir?
Söke’den Didim-Milas-Bodrum karayoluna çıkıp ilerlerken birkaç kilometrede Priene ile Eski Doğanbey’e işaret eden tabelaları göreceksiniz. Bu yoldan devam ettiğinizde önce Güllübahçe’ye, ardından Didim- Priene sapağına ulaşacaksınız. Didim’i takip ettiğinizde, Atburgazı’nı ardından Tuzburgazı-Doğanbey’i gösteren tabelalardan saparak, Yeni Doğanbey’e geleceksiniz. Tuzburgazı – Doğanbey arasının 4 kilometre olduğunu belirtelim. Karina sahiliyse ise Doğanbey’e 8 kilometre uzaklıkta bulunuyor.
Antik çağdan günümüze uzanan binlerce yıllık geçmişi ve volkanik coğrafi yapısı ile dikkat çeken Adala beldesi, binlerce yıldır Hermos Nehri’nin taşıdığı bereketi bağrında harmanlıyor
Ege Bölgesi’nin hayat verici Gediz Nehri’nin iki yakasına kurulmuş bir belde Adala. Gediz sayesinde bereketli, yemyeşil doğa, tarih boyunca biriken geçmişi ve volkanik coğrafyası ile görülmeyi bekliyor.
Manisa’nın Salihli ilçesine bağlı Adala beldesi, Üşümen Tepesi ile Dibek Dağı’nın arasından geçen Gediz Nehri’nin Salihli Ovası’na açıldığı düzlükte kurulmuş bir yerleşim merkezi.
Gediz Nehri tarafından iki yakaya bölünen, tarihi, turistik ve coğrafi güzellikleri ile dikkat çeken şirin bir belde olan Adala’nın geçmişi, binlerce yıl öncesine kadar uzanıyor.
Lidyalılar tarafından kurulan Adala’nın antik çağdaki adının Satala olduğu sanılıyor. Adala hakkındaki mitolojik efsane, yerleşimin yanardağla alakalı olduğunu anlatır. Derler ki, lavların günler boyunca Batı’ya akmış. Yerleşim alanına gelmesinden korkan halk, din adamlarından yardım istemiş. O dönemde Satala olarak adlandırılan kentin din adamları da tanrılarına yalvararak, büyük bir inançla lavlara “Satetkitala” diyerek bağırıyorlar ve lavları durmaya davet ediyorlar. Bu içten yakarışları üzerine de lavların akışı duruyor ve şehir halkı yanmaktan kurtuluyor.
Lavların oluşturduğu doğa harikası
Adala, yanardağ etkinlikleri sonucu oluşan lav akıntılarının son bulduğu düzlükte volkanik taşlar üzerinde yükseliyor. Manisa’nın en eski yerleşim yerlerinden birisi Adala. Bölgenin volkanik oluşumlar Türkiye’nin en önemli volkanik şekilleri arasında. Bölgede 15’e 50 kilometre alanda 68 civarında genç volkan konileri mevcut. Bu konilerin çapları 15 kilometreye, yükseklikleri ise 150-200 metreye kadar ulaşabiliyor.
Adala, doğal güzelliğini, volkanik yapısından alıyor. Ama Ege Bölgesi su ihtiyacının önemli bir kısmını karşılayan Demirköprü Barajı yeşilin destekçisi. Binlerce yıldır bereketli ovaları sulayan Gediz Nehri’nin iki yakasında kurulu bir belde bu. Çevresi dağ ve tepelerle kaplı bölgenin bitki örtüsü zengin. Göğün mavisi yeşilin her tonuyla buluşuyor bu topraklarda.
İlk insanın ayak izleri
Türkiye’nin hem tarihi hem de fiziksel açıdan önemli yerlerinden birisi olan Adala beldesi, 12 bin yıllık ayak izleri ile dünyanın en önemli doğa müzelerinden birisi olmaya aday. Adala ve Gökeyüp beldeleri arasında Divlittepe olarak adlandırılan bölgede olan ve “ilk insanın ayak izleri” adı verilen fosil ayak izlerinin dünyada sadece üç örneği bulunması, Adala’nın önemini daha da artırıyor. Bu fosil ayak izlerinin dünyada Fransa, İtalya ve Macaristan’daki örneklerinde sadece bir insanın ayak izi bulunurken, bölgedeki buluntuda bir erkek, bir kadın, bir çocuk ve tavşan veya köpek olduğu tahmin edilen hayvan ayak izlerinin de olması, bölgenin dünyanın en önemli doğa müzesi potansiyeli taşıdığını gösteriyor.
Kız Köprüsü
Adala hem tarihi hem de coğrafi olarak çok güzel ziyaret yerleri içeriyor. Belde ile Demirköprü Baraj seti arasında. Gediz Nehri’nin üzerinde kurulu bulunan Kız Köprüsü, Adala’nın en önemli değerlerinden birisi. Antik Kral Yolu’nun da geçtiği noktada bulunan köprü, altı gözenekli yapıya sahip büyük bir köprü ve taştan. Yapım yılı tam olarak bilinemese de Osmanlı dönemine ait olduğu sanılıyor Kız Köprüsü’nün. Köprü, çevresindeki alabalık üretim tesisleri ile de ünlü bir nokta.
Su Uçtu Şelalesi ve Adala Kanyonu
Dere boyunca batıya doğru takip ederseniz 2 kilometre sonra Su Uçtu Şelalesi’ne varıyorsunuz. Burası aynı zamanda kanyonun başlangıç noktası. 25 metre yükseklikten dökülen şelale etkileyici ve serin. Devam ederseniz volkanik kanyonun bitki örtüsü, doğa tutkunları için görülmeye değer.
Adala Köprüsü Piknik Alanı
Adala girişinde, 1954 yılında inşa edilen Adala Köprüsü’nün etrafındaki açık piknik alanı, temiz hava eşliğinde yemyeşil bir atmosfere sahip. Köprü ayaklarından dökülen suların serinliği söğüt, çınar ve kavak ağaçlarının gölgesi ile bütünleşiyor. Bu piknik alanı, kuş cıvıltıları ve su sesinin birbirine karıştığı bir ortamda ruhu dinlendirme olanağı veriyor.
Attalos At Çiftliği
Adala Beldesi İncirlidere mevkisinde yer alıyor Attalos At Çiftliği. Çiftlik doğa yürüyüşleri ve piknik yapmak için ideal. Bunun yanı sıra eğitmen gözetiminde at biniş dersleri ve at gezintileri yapma olanağı da mevcut. Bölgenin doğal dokusuna zarar verilmeden oluşturulan piknik alanında, çardaklarda ve palamut ağaçlarının gölgesinde yapılan pikniklerde gerekli olan her şey çiftlikten temin edilebiliyor.
Nasıl gidilir?
Motosiklet rotası olarak Adala fazlaca seçenek sunuyor. Her şeyden önce Adala’ya karayolu ile ulaşım oldukça rahat. Ayrıca büyük şehir merkezlerine de yakın olması her anlamda kolaylık.
İzmir-Ankara karayolu 90. kilometresindeki Salihli’nin Ankara yönü çıkın. Adala yoluna dönüldükten 15 kilometre sonra Adala’ya ulaşabilirsiniz.
Salihli en yakın nokta. Her ihtiyacınızı karşılayabileceğiniz kadar büyük ve güzel bir yer.
Gerisi için yukarıdaki noktalardan hangisini görmek istiyorsanız Google Haritalar üzerinden kendi programınızı kolayca yapabilirsiniz.
Son söz
Motosiklet rotası Adala, bir motosiklet gezisinden beklenen her şeyi içeriyor. Güzel yol, büyük şehre yakınlık, zengin yeme-içme seçenekleri, etkileyici doğa. Hayatınızda yapacağınız en iyi motosiklet gezisi için Adala ziyaretini mutlaka programınıza alın.
Motosiklet Gezi Rotaları: Türkiye’nin Henüz Turizme Aktif Olarak Kazandırılmamış Pek Bilinmeyen 14 Güzelliği
Motosiklet Gezi Rotaları sitede önem verdiğim ve içerik biriktirmeye çalıştığım bir konu. Pek bilinmeyen yerler ise hepimizin aradığı noktalar tabii ki 🙂 İşte bu yazı tam da aradığımız noktaları listeliyor. İyi ziyaretler!
1. Mezovit | Rize
Kaçkar Dağları’nın eteklerinde kalan Mezovit bölgesi özellikle yaz aylarında buzul ve dağ manzaraları eşliğinde mükemmel görüntüler sunmaktadır. Rize-Artvin sınırları arasında kalan bu bölgeye Ayder Yaylası’ndan ulaşılabilmektedir. Genellikle sadece dağcıların ziyaret ettiği bu bölgeyi mutlaka trekking planlarınıza ekleyin. Aynı zamanda Micovit Yıldız Gölü – Rize olarak da geçmektedir.
2. Kula | Manisa
Manisa’nın Kula ilçesinde yer alan bu peribacaları yerel halk arasında “Kuladokya” olarak adlandırılmakta. Kapadokya kadar güzel olup hatta el değmediği için oradan daha bakir olduğu bile söylenebilir. Kula Peribacaları’na, Kula ilçe merkezinden Uşak yönüne doğru giderek ulaşılabilir.
3. Clandıras Köprüsü | Uşak
Clandıras Köprüsü, Uşak’ın Karahallı ilçe sınırları içerisinde yer alan Frigyalılar döneminden kalma tarihi bir köprüdür. Yaklaşık 2500 yıl önce yapılan köprü, çeşitli dönemlerde yapılan yanlış restorasyon çalışmaları nedeniyle yepyeni bir hal alsa da, gidilip görülmesi gereken yerlerin başında geliyor. Bu arada Karahallı’ya kadar gitmişken meşhur ciğerinden yemeyi de unutmayın.
4. Işıklı Gölü | Denizli
Işıklı Gölü, Denizli’nin Çivril ilçesi sınırları içinde yer alan küçük bir göl. Meşhur Bursa Gölyazı’nın daha bakir hali olduğu söylenebilir. Işıklı Gölü’nde sazan ve çeşitli diğer tatlı su balık türleri yetiştirilmekte. Onları yakalamakta bu renkli kayıklara düşüyor. Denizli’ye yolunuz düşerse Işıklı Gölü muhteşem doğallığıyla sizi bekliyor olacak.
5. Büğrüm Köprü | Antalya
Roma İmparatorluğu döneminden kalma bu köprü Antalya’da yer almaktadır. Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerini görmüş olan bu köprü hala tüm bakirliği ve doğallığıyla ayakla durmaktadır. Bu köprüye Köprülü Kanyon Milli Parkı içinden ulaşılabilir.
6. Blaundus | Uşak
Blaundus Antik Kenti, Uşak ilinin Ulubey ilçe sınırları içerisinde yer almakta. Birinci derece sit alanı ilan edilen bölgede dünyaca meşhur Stonehenge benzeri yapılar yer almakta. Büyük İskender tarafından kurulan bu küçük yerleşim yeri aktif olarak turizme kazandırılmadığı için hala bakir ve doğal güzelliğini koruyor.
7. Karataş Gölü | Burdur
Karataş Gölü Burdur, Tefenni ovasında yer alan küçük ve sığ bir tatlı su gölüdür. Karamanlı ilçe sınırlarında ve 1190 hektar büyüklüğündedir. Uluslararası sulak alanlar listesinde bulunan göl, 1985 yılında yaban hayatı koruma alanı kabul edilmiştir. Gölün rakımı 1050 metre, en derin yeri 2 metredir.
8. Banaz | Uşak
Banaz ilçesi Uşak il sınırları içerisinde kalmaktadır. Uşak 42 göl ve göletiyle Türkiye’nin en fazla gölüne sahip olan tek ilidir. Göller yerleşim birimlerine çok uzak bir konumda yer aldığı için ışık kirliliğinden tamamen uzak, doğal ve bakir yapısını korumaktadır. Özellikle gece saatlerinde gidildiğinde aysız günlerde, mükemmel yıldız manzarası görülmektedir.
9. Aizonai | Kütahya
Sanat tarihçileri tarafından ikinci Efes olarak görülen Aizonai Antik Kenti, Kütahya’nın Çavdarhisar ilçe sınırları içerisinde yer alan bir ören yeridir. Zeus Tapınağı’nın bulunduğu bu dünya harikası ören yeri maalesef hak ettiği ilgiyi göremeyen, ülkemizin pek bilinmez güzelliklerinden sadece bir diğeri.
10. Mençuna | Artvin
Karadeniz’e yolu düşenlerin mutlaka uğraması gereken yerlerden biri olan Mençuna Şelalesi, Artvin ilinin Arhavi ilçe sınırları içerisinde yer almaktadır. Sadece yaya olarak ulaşılabilen muazzam güzellikteki şelalenin yolu patika olmakla beraber, içerisinde yüzülebilecek kadar temiz ve doğallıktadır.
11. Baltalı | Uşak
Baltalı Gölü, Uşak Banaz ilçe sınırları içerisinde yer almaktadır. Göl etrafında piknik ve kamp yapılabilir. Göl suyunda sazan balığı tutulabilir. Baltalı Gölü yapay bir gölet olmasına karşın, doğal görünümü etrafını saran yemyeşil ormanlarıyla Abant ya da Yedigöller’den aşağı kalır yanı yoktur.
12. Karçukuru | Antalya
Karçukuru bölgesine Antalya, Geyikbayırı istikametinden erişilebilmektedir. Torosların eteklerinde yaklaşık 2000 metrede yer alan bu küçük yayla yerleşimi, kışın yoğun karlı olmasına rağmen bahar aylarında sapsarı çiçeklerin açtığı manzarasına doyum olmaz bir güzelliğe bürünmektedir. Yolu tamamen asfalt olan bölge maalesef hak ettiği ilgiyi görememektedir.
13. İsimsiz Göl | Rize
Rize’nin yayla bölgelerinde kalan bu güzel göl kışın kar ve buzla kaplı olsa da, yazın turkuaz rengiyle ziyaretçilerini büyülüyor. Ulaşım için herhangi bir yolu bulunmayan bu güzel küçük göle Ayder Yaylası, Yukarı Kavrun istikametinden yaya dağ patikalarından erişilebiliyor.
14. Bilgelik Vadisi | Antalya
Bilgelik Vadisi, turizmin cenneti Antalya’da bulunmasına rağmen çoğu Antalyalı tarafından bile bilinmeyen doğal bir güzellik. Yaklaşık 600 metre yüksekliğinde uçurumlardan meydana gelen bu kanyonun tabanından ise turkuaz rengiyle Köprüçay Nehri akmakta. Bu vadi henüz hiçbir turizmci tarafından keşfedilmediği için herhangi bir ulaşım yolu bulunmamakta, sadece yaya olarak orman yollarından ulaşılabilmektedir.
Yazın kuru kalabalığı bitti. Hava motosiklet sürmek için tam kararında bu aralar. Ne sıcak ne de soğuk, hele güneş üzerinize sürerken sürmek ise fazladan keyif. İşte bu şartlar elimizdeyken hafta sonu kısa ama eğlenceli bir rota ile biraz sürüş, biraz viraj, biraz yürüyüş, istenirse de yüzmek bile mümkün size tavsiye edeceğimiz yerde.
Alabildiğine uzun bir plaj ve sükunet…
Gümüldür İzmir’in dibinde desek yeridir. Denizi, mandalina bahçeleriyle dolu doğası ile biliniyor. Fakat bir tarafı var ki biz motosikletçiler bayılıyoruz: çevresindeki güzel yollar. İster otoyoldan gidebilirsiniz, ister Menderes üzerinden Ahmetbeyli virajlarını yapabilirsiniz. Hatta isterseniz Kuşadası yapar oradan yine güzel yollar ve virajlarda sürerek gelebilirsiniz Gümüldür’e.
Bu aralar o kadar sakin ki tarzınız olmasa da yürüyüş yapmak geliyor içinden insanın. Deniz kimse olmadığı için akvaryum temizliğinde. Girdik ve çıkasımız gelmedi.
Denizin ve havanın güzelliği, huzuru apayrı bu mevsimde.
“Orta Mahalle Sevgi Yolu” olarak aratabilirsiniz navigasyon ortamlarında.
Gümüldür Plajları bir çoğunda ufak kafeler var. Yemek için buralara çok yakın olan Tanşaş’ın ve benzinliğin yanındaki restoranı şiddetle tavsiye edebiliriz. Pide, çorba, mantı gibi seçeneklerin yanı sıra uygun fiyat ve gerçekten büyük lezzet var…