Öncülerle Sohbet

ustalarla sohbet kapak görseli

Faydalı bir söyleşi daha:

Bir Mil Daha Düşünmek: Alternatif Dünyalar 1

Yazan: Paolo Volpara

2 Şubat 2013 Cumartesi, 16:33 · tarihinde OMM – Riding is a way of thinking tarafından eklendi

Motorsiklete Binerken Yaşam Üzerine Düşünceler

Sayı 1 – Ekim 2012, Yazan: Paolo Volpara (OMM Derneği kurucusu), Çeviren: Aylin Öztürk

OMM aylık bültenin son sayısını Mayıs 2011’de göndermiştik: 12. yılında106. sayısıydı. 2000 yılı Ocak ayında yayınladığımız ilk sayıdan itibaren 137 ayda beş okuyucumla olan 31 randevumu kaçırmıştım.

Ardından bir sessizlik; ve OMM’nin küçük dünyasında ve Türk motosiklet camiasında birçok değişim: yeni yetkin sürücüler ve yeni ustalar öne çıktı, kıdemli sürücüler ortadan kayboldu ya da başka sporlarla ilgilenmeye başladı, dostlar hızlı arabalar aldı ve motorları satılığa çıkardı, sözde profesyoneller eğitim vererek ve camiayı unutarak para kazanmaya başladılar, kendini profesyonel olarak adlandıranlar tutku ve cömertlikle ücretsiz eğitimler verdiler, yeni yetkin ve hevesli sürücüler eski ve yeni fikirler ortaya attılar, yeni kulüpler ortaya çıktı, eski siteler yok oldu. Déjà vu: Motorcunun göletindeki olağan devinimler.

Büyük şehir “ton polin”* İstanbul’dan ayrılarak evimi, motora binmenin (on ve off road olarak) teoride daha iyi, ancak pratikte kapitalist bir toplumun kamu yollarını koruma şekli ve aynı toplumun emniyet güçlerinin meraklı ve açgözlü doğası nedeniyle berbat durumda olduğu Türkiye’nin güney kıyısına taşıdım.

Motor sürme faaliyeti devam etti ve sürerken düşünme veya düşünürken sürme alışkanlığı asla kaybolmadı: iki teker üzerinde yola çıkmak benim için hala tıpkı eğitim salonumdaki tahta sıralara oturup öğrenerek zaman geçirmek gibi.

Paralel dünyalar ve sürüşlere dair hikayem hep fazla paylaşma arzusu duymadan bir köşede duruyordu: “sürmek bir düşünme yoludur” doğru ancak sessizce.

Arzu yoksunluğu aslında bir tür disiplin yoksunluğudur.

Motosiklet maharetli, çekici, merak uyandırıcı ve ek olarak tehlikenin cazibesine sahip bir öğretmen, ölüm kalım meselesiymiş gibi dikkat edilmesini bekleyen sert bir profesör gibi çağırır. Banal yanıt nedir? Her zamanki şiddet… kontrol sahibi olmak.

Hepimiz “kontrollü” olmayı severiz: kulağa daha güvenli gelir ve daha havalı görünür. Konserve açacağının kontrolünü elde tutmaktan, hayatın kontrolünü elde tutmaya kadar hep aynı şey geçerlidir.

Kontrol sahibi olmanın bir bilgi ve yetkinlik göstergesi olduğuna inanırız ve gerçekler karşısında şaşıran (afallayan), kontrol sahibi olmayan kişilere “aptal” deriz.

Yazın sıcak bir Pazar gününde motora binerken ben de tüm bunları düşünüyordum: Türkiye’nin güney kıyılarındaki dar dağ yollarında her şey çok hızlı ve öyle şaşırtıcı biçimde gelişir ki, kontrol üzerine pek çok fikir doğmasına neden olur.

Paralel dünyamda, yaşamımızda nasıl davranış sergiliyorsak motor üzerinde de aynı biçimde davrandığımızı düşündüm: merkezde olmanın ve çevremizde olup bitenleri kontrol altına almanın hayaliyle kendimizi rahatlatıyoruz; bizler çekirdeğin ve dış çeperin efendileri, Batlamyus’un öğrencileriyiz.

Kopernik bile nafile: Jeosentrik (yermerkezli) sistemin yüzyıllar önce aksi ispatlandı ancak hala bizlerin kişisel sisteminde yer alıyor: ben, güneş, diğerlerine karşı, doğaya, asfalta, virajlara karşı.

Nihayetinde, biri şöyle düşünebilir: Ben birçok saygın eğitim kurumundan resmi belgelere sahip “sertifikalı yetkin bir sürücüyüm”, saygın öğretmenlerden Sistemi öğrenmek için sürüş hayatımın büyük bir bölümünü ağır bir disiplin ve gözlemle geçirdim ve geçiriyorum. Benim kontrol sahibi olmaya hakkım var.

Sonuçta ben resmi bir yöneticiyim, sertifikalı bir eş veya belgelenmiş bir kocayım, profesyonel bir baba veya vasıflı bir anneyim, onaylanmış istediğiniz herhangi bir şeyim…

Kontrol sahibi olmak için eğitildim, haklı bir şekilde kontrol sahibi olmak için yeterli derecede zeka, deneyim ve takdir sahibiyim.

Gerçeklik benim kurallarıma itaat eder ve ben kendi irademle onu değiştirebilirim.

İşte bu yüzden eğitim alıyoruz, değil mi? Böylece kontrol sahibi olabilelim, güvenli sürebilelim, ve belki de arkadaşlarımıza aynısını nasıl yapacaklarını anlatabilelim diye.

Ve sonra birden yol aniden kıvrılır ve koca kamyon ne çizgisindedir ne de şeridinde. Sonra daha fazla alan yoktur ve karşınızda dipsiz boşluğu bulursunuz.

Sonra bu burada olmamalıydı. Sonra şu tahta parçası mevcut iki tekerden birinin önüne düşer.

Sonra tekerin biri gider ve denge kaybolur ve dikey yataya döner. Sonra köpek atlar. Sonra “Kontrol edebilirim” diye düşünürsün ve sonra kontrol edemediğini anlarsın.

Sonra şaşırırsın ve darbeye hazırlanırsın. Sonra bir yerlerin kırılır, yaralanırsın, ölürsün. Sonra anlarsın ki “kontrol sahibi olmak” sadece bir hayalmiş, internetten satın alabildiğiniz ancak gerçek yaşamda kullanamadığınız güzelce paketlenmiş bir ürünmüş.

Hayat bağımlı olmak ve bütünlüktür: ne kadar uzun yaşarsanız kontrol etme girişiminden uzaklaşırsınız: zamanın, yerin ve insan dediğimiz yedi milyar hücrenin akışına nasıl kapılacağımızı öğrenmenin basit sürecidir bu.

Geçiciliği yaşamak, her şeyin değiştiğini ve her şeyin kontrolümüz dışında ama farkındalığımız dahilinde dönüştüğünü bilmek: mutlu bir öğrenme için iyi bir reçete gibi geliyor bana. Ve tabi mutlu bir sürüş için de.

Yol Sanatı Sistemini çalışmaya ve uygulamaya başladığımız zaman bize çevremize olan farkındalığımızı nasıl koruyacağımız ve farklı sürüş durumlarındaki en iyi aksiyon/reaksiyonlar anlatılmıştı.

Sistemin uygulanmasının, en iyi aksiyon/reaksiyonu uygulamak için bize zaman ve yer kazandıracağı söylenmişti; Sistematik Sürüşün beynimizi daha iyi kullanımını sağlayarak daha güvenli hale getireceği anlatılmıştı.

Bize asla sihirli bir değnekle yol, sürüş ve motorun güvenli bir kombinasyona dönüşeceği ve “güvenli” olacağımız söylenmedi.

Bize asla kontrol sahibi olacağımız söylenmedi. “Total Control” (Tam Hakimiyet) kitabının başlığına rağmen bile Lee Parks o kadar arzulanan kutsal kaseyi sunamadı. Güvenli mi Maraton adam?

  •  Christian Szell: Güvenli mi… Güvenli mi?
  •  Babe: Bana mı diyorsun?
  •  Christian Szell: Güvenli mi?
  •  Babe: Ne güvenli mi?
  •  Christian Szell: Güvenli mi?
  •  Babe: Ne demek istediğini anlamıyorum. Kesin olarak neden bahsettiğini anlamadan birşeyin güvenli olup olmadığını söyleyemem.
  •  Christian Szell: Güvenli mi?
  •  Babe: Neyi kastettiğini söyle bana.
  •  Christian Szell: Güvenli mi?
  •  Babe: Evet, güvenli, çok güvenli, o kadar güvenli ki inanamazsın.
  •  Christian Szell: Güvenli mi?
  •  Babe: Hayır. Güvenli değil… çok tehlikeli, dikkatli ol.

O kadar güvenli ki inanamazsın ve biz bu eğitime “Kontrol” diyoruz.

Hakimiyet vermek için tasarlandığını düşünebiliriz, oysa ki yalnızca bir makineyi nasıl kontrol altında tutacağımızı öğretir. Durumu, çevresel şartları, ilişkiyi, olayı kontrol altına almak, bir aletin işlemesini kontrol altına almak kadar kolay değildir.

Motoru kontrol altına alabilirsiniz ancak insan /motor /yol /çevre /trafik /hayvanlar /vs. kombinasyonunu kontrol altına alamazsınız.

İnsanlar hayatına devam eder, dostlar bizi terk eder ve biz dostlardan uzaklaşırız, sahip olduklarımız elimizden alınır, insanlar ölür ve doğanın hediyeleri solmaya başlar: güzellik, esneklik, görüş, atiklik. Hızla veya yavaş yavaş, rutin halinde ya da hiç beklenmedik şekilde, kaçınılmaz sona doğru döneriz ve acı çekmeye başlarız ÇÜNKÜ kontrol sahibi olmadığımızı fark ederiz.

Motora bineriz, çünkü biz ölümsüzüz; yine de bir hatıra olmayı umarak yaşarız; sürmeye devam ederiz çünkü “diğerleri kaza yapar” ama biz yetkiniz, güvenliyiz ve her şey kontrolümüzde. Ve sonra yol aniden kıvrılır ve koca kamyon ne çizgisindedir ne de şeridinde, sonra köpek atlar ve iki teker artık yeterli değildir: zaman, alan ve yol tutuşu yokluğundan dolayı kontrolü kaybederiz.

Kontrol efsanesini, düşünen insanın yok etmesi, düşünen sürücünün de terk etmesi kolaydır.

İşte yol eğitimini sevmemin ve güvenli alan ya da pist eğitimlerini pek sevmememin nedeni budur. Bu yüzden eğer bir yarış yoksa pistte sürmekten keyif almam. Normalde pist eğitiminde öğrendiğiniz şey “viraj almaktır”, çünkü bir pistteki düzlükler herhangi bir sürpriz veya atraksiyon içermez.

Sonra “düzlüklerden nefret eden” ve bir bağımlının günlük dozunu araması gibi “viraj arayan” bir sürücü olarak yola geri dönersiniz. Tüm ilgi viraj alma üzerinedir ve tüm sohbet, kuru sıkı atmalar, anlatılan hikayeler ve övünmeler, milimetrik olarak nasıl “ağırlık aktaracağını”, nasıl “peglere yükleneceğini” ve nasıl (sihirli)kontrayı vereceğini bilen bir profesyonel gibi, bir pilot gibi hissettiğiniz ve kendinizi içerden öyle gördüğünüz o sihirli an hakkında konuşarak sürer gider.

Sıradan bir öğleden sonra ya da zorlu geçen yaşamın gri anlarında, çevrenizde partneriniz dışında “kontrol sahibi olmanızı” takdir edecek başka kimse olmadığında değil de; kişisel ihtişamınızın görüleceği öğle yemekleri, akşam yemekleri ve kokteyl partileri için iyi bir hayat arkadaşı olmak gibi.

Özel anlara odaklanmak hem hayatta hem de motor sürüşünde fazlasıyla basite indirgeyici ve ilkeldir: Sistem eğlencelidir çünkü virajlarla, düzlüklerle, yolun yarı kıvrımlı ve inişli çıkışlı bölümleriyle eğlenir.

Güneşli, yağmurlu ve şöyle böyle günler için bir metod sunar: Sizi iyi anlarda destekleyen ve kötü anlarda devam edebilmeniz için nedenler veren güzel bir yaşam felsefesi gibidir.

Sistem tüm durumlarda (sadece virajlarda değil), neyin neden yapılması gerektiğini bilen dört dörtlük bir sürücü için bir metod sunar. Nietzche der ki “Eğer nedenini biliyorsan, her şekilde yaşayabilirsin”.

Nasıl viraj alınacağı değil, sadece Jorge Lorenzo’ya benzemek gibi değil, aynı zamanda her durumda “düşünen bir sürücü”ye benzemek, tüm keyif ve acıları metodolojik bir yaklaşımla karşılamak. Kendini kişisel farkındalığa alıştıran ve Delphi hatırasının “Kendini bil”, γνῶθι σεαυτόν** vecizesine cevap veren bir insan gibi.

Farklı durumlara bağlı olarak beynimi sık sık kapalı ve açık konuma getirdiğimi hissediyorum.

Beyin ve farkındalık gerektiren durumlarla (virajlar), beynimi kullanmadan, düşünmeden, farkındalığım olmadan, otomatik pilotla halledebileceğim durumları kategorize ediyorum.

Kalıcı farkındalık Sistemdir ve Yol Sanatı Sistemi bizi her an farkında olmamız için eğitir.

Kişisel farkındalık zeki bir insanın saf eylemi olarak görülebilir ve “zeki” genel olarak motorcular arasında popüler değildir. Bir Albert Camus deyişini kullanacağım: “Zeki birisi mi? Evet. Ve asla inkar etmeyin. Zeki insan, zihni kendi kendisini izleyen kişidir. Bunu sevdim, çünkü her iki yarı olmaktan mutluyum, izleyen ve izlenen. ‘Bu ikisi bir araya getirilebilir mi?’ bu pratik bir sorudur. Bunun üzerine düşünmeliyiz. ‘Zekayı küçümsüyorum’ demek gerçekte: ‘Şüphelerime katlanamıyorum’ anlamına gelir. Aynı zamanda “Kontrol bende” demektir.

Paolo Volpara

Volpara@homemail.com

MOTOSİKLETE BİNMEK TEHLİKELİDİR

Motora binmeden önce iyi bir yemek yediğinizden (son yemeğiniz olabilir) ve iyi hazmettiğinizden emin olun. Asla, yani asla, boş mideyle motora binmeyin: gerçekten korktuğunuzda belli edecek bir şey olmaz. Kazaların hiçbiri kazayla olmaz: sizin aptallığınızdır, sizin hatanızdır ve bedelini ödersiniz.

HİÇBİR ŞEY MOTORA BİNMEKTEN DAHA TEHLİKELİ DEĞİLDİR

Burnunuza kulak tıkacı takmak ciddi oranda koku alma duyunuzu ve yüzünüzün estetiğini azaltabilir: aynı şey dar botlar ve iç çamaşırları için de geçerlidir. Eğitime çok fazla zaman ayırmak yorucu olabilir. Diğer tür aktiviteler üzerine eğitim alırken motora binmek son derece tehlikelidir ve bazı ülkelerde (Türkiye dahil) yasa dışıdır. Eğer sigara içiyorsanız, kapıyı açmadan önce ne içtiğinizi kontrol edin. Son olarak, güzel olan her şey tehlikelidir, yasaktır veya şişmanlatır ancak motora binmek selülit oranını azaltabilir ve kepekleri yok edebilir.

İYİ ÖRNEK VER YA DA KÖTÜ BİR UYARI OL

Hızlı sürme, sert sürme ve uzun süre boyunca ve uzun mesafe sürme. Motorunun beygir gücünü kullanma (o sadece eğlencesine ve sohbet olsun diye konulmuştur), annene, partnerine veya sevgiline garajda bir motorun olduğunu söyleme. Ne yaparsan yap daima korumalı kıyafetler giy. Ve bu arada hayattan keyif almaya da bak.

*Çevirenin notu: “ton polin” – Antik Yunanca’da “eis ten polin”, “şehre” anlamına gelen ve zamanla İstanbul kelimesine dönüşen öbekten oluşturulmuş, “şehir” anlamına gelen kelime.

**Çevirenin notu: “γνῶθι σεαυτόν” – bir antik Yunan vecizesi. Okunuşu: gnothi seauton. Bu cümle Delphi’deki Apollon Tapınağı’nın girişinde altın harflerle yazılıydı

motosiklet-donanım

Bu yazı Makaleler kategorisinde yayınlanmıştır. Kategorinin diğer yazılaraı ilçin buraya tıklayınız.

IZCRAFT & Motosikletçinin Yaşam Felsefesi

izraft (2) (200x113)

Birisi pilot, birisi kasap; bir üçüncüsü sabah beş buçukta yola düşüp bizler için Balıkesir’den İzmir’e geldi. Pilot olan gece bir buçukta evine gelmiş uçuştan, tüm gün bizimle uğraştı; grup olarak değil teker teker aldı bizi, gitti geldi aynı yolu defalarca; akşam yedi buçukta tekrar evden alacaklardı yeni uçuş için, olmaz dedi, şu virajlı yollarda erkesi teker teker alayım da tam olsun dedi.

Bu adamlar eğitmen ya da ROADAR seviyesinde adamlar. Bizden para almadılar. Anlattılar, gözlediler, bir daha gözlemlediler, bir daha anlattılar. Bizlere bir şeyler vermek için, bir şeyler katmak için çabaladılar. Biz gün boyunca verilen molalardaki çaylarını ödedik diye de rahatsız oldular…

izraft (6)

Şimdi ya motosiklet böyle bir şey, ya ART’ın hocası da iyi öğrencisi de adam gibi adam, ya da bizler çok şanslıyız. Benzinlerini de ceplerinden mi ödediler bilemiyorum 🙂 fakat bizler bu gün için kimseye para ödemedik.

İşte böyle şeyler yaşadıkça hem bu işe başladığıma, hem kulüp işine bulaştığıma, hem yönetim kurulu üyesi olarak çektiğim sıkıntılara, hem de camiadakilere yarattığımız faydalara dayanarak: “Motosiklet güzel şey!” diyorum.

Sürüşün değerlendirmesi: burada.

“Motorcu” Kimdir, Neler Düşünür, Neler Yapar?

Motorcu Kimdir

Evlilik

Eğer bir motorcu evli ve yaşı kemale ermişse, karısı her ne kadar ona kızsa, sürekli söylense “ andropoza girdin sen “ gibi yakıştırmalarda bulunsa da içinden kocası ile iftihar eder ama bunu belli etmemeye çalışır.O diğerlerine benzemeyen farklı bir adamdır. Diğer hemcinsleri gibi elinde uzaktan. Kumanda ile gün boyu televizyon karşısındaki, koltukta uyuklayacağı yerde kendisine, saygı duyulması gereken bir yaşam tarzı seçmiştir.Kadın her ne kadar adama sızlanıp dursa da kocasını motoruyla sevdiğini, hatta bunun adının aşk olduğunu, saçları kesilince gücü tükenen Samson gibi kocasının motorunu yitirince yok olacağını ve bütün ışıltısını yitireceğini bilir.Çocuklar ise motor kullanan ve hiç yaşlanmayan, dahası bütün diğer babalardan ayrı kendi babalarına hayrandırlar, okulda “ benim babamın motoru var “ diye anlatmaya başladıklarında sözcükleri heyecanla titrer, gözleri parıldar…

Aydınlar

Bir motorcu, halktan kopuk tatlı su aydınlarından, barların nemli ve loş aydınlıklarında ortama yeni düşmüş kızlara hayata dair engin bilgilerini aktaran entellektüellerden çok farklıdır.O, kim olursa olsun sanayiinin daracık ve çamurlu sokaklarındaki bir dükkanda, saçları kararmış bir mazot sobasının başında kalfalarla, çıraklarla birlikte ellerini ısıtıp sonsuz bir muhabbete dalmışken, kendini mutlu hisseder, bir aydının o hep içinde duyduğu, yalnızlık ve halkına uzaklık duygusunu yaşamaz bile…Kentin varoşlarında neredeyse bir dergaha dönüşmüş küçük bir dükkanda, artık bir bilge mertebesine erişmiş yaşlı bir ustayı, saygıyla dinlerken çoğu kez sözcüklerin , motoru değil de motorcu bakış açısıyla bir dünyayı, bir toplumu anlattığını bilir.

Bunalım

Bir motorcunun sözlüğünde yoga, terapi, meditasyon, sosyal fobi, panik atak, yalnızlık, can sıkıntısı, aşk acısı ve bunun benzeri kavramlar bulunmaz. Motoru onu bütün bu dünya hallerinden sihirli bir kalkanmışçasına uzak tutmaktadır. Motorunun üzerine çıktığında dünyaya dair ne varsa geride bırakır ve başka bir aleme geçer ….Motorsuz olduğu günler, yani bir motora sahip olamadığı zamanlarda bile aklı hep bir motora ulaşmakta olduğu için bu onu can sıkıntısından korur, kafasında hep motor markalarının karşılaştırmaları, ikinci el mi yoksa birinci el mi karmaşası, paranın nereden ve nasıl bulunacağı, alınacak aksesuarların niteliği, motorun sokakta nereye konulacağı, sonu gelmeyen ilanlar, bazen uzak bir kente bir masal motosikleti için yolculuk, motorcunun iç sıkıntıyla tanışmasına zaman tanımaz. Aslında bütün bu süreç motor virüsünün kana girmesiyle birlikte başlar ki, hasta daha ilk günden ehliyet, kullanmayı öğrenmek, motorları tanımak, dükkanları dolaşmak derken bakar ki ruhunu kemiren diğer psikolojik rahatsızlıklardan sıyrılmış, bu arada terapiye ödediği saati 60 milyon civarındaki seans ücreti cebine kalmıştır.

Felsefe

Bir motorcu, motor kullanmaya başladığı ilk andan itibaren , karşılaştığı kişisel, iş ve aile sorunlarına değişik bir mantıkla yaklaştığını kendisinin artık eski ben olmadığını şaşkınlıkla fark eder. Motorundaki küçük bir arızayı keşfetmekteki kullandığı yöntemler, motora dair yaşanılan olaylardan çıkarılan dersler, deneme yanılmalar, tüme varımlar, ustalardan kazıklanmalar, arkadaş tarafından kandırılmalar, o hayallerdeki motora erişme çabası, garip bir biçimde motorcunun kendi yaşama sanatını da zenginleştirir, gündelik hayatını sürdürürken hep bu kişisel öğretilerden faydalanır.

Spor

Koşu bandı, halı saha maçı, parklarda akşam yürüyüşleri gibi faaliyetler bir motorcuya bir anlam ifade etmez. O her zaman motosikletiyle birlikte yaşadığı sehpaya alıp indirdiği, ayağınla marşa bastığı, gerektiğinde onu iterek götürdüğü, trafik sıkıştığında ayaklarından güç aldığı için daima formdadır daha doğrusu formda olmak zorundadır. Her ne kadar bazıları kilolu, biraz göbekli gibi görünse de kasları sıkı, pazuları şişkindir, etleri gevşememiştir. Bir yolculuktan döndüklerinde hissettikleri o günkü antrenmanlarını tamamlamış sporculardan farksızdır, ama bütün bunları dört teker kullananlar ne yazık ki hiç bilemezler.

Aşk

Sıradan insanlar düşünürler ki adamın biri altına son model, güçlü, süratli bir motor çekip kadınların hayranlığını ve ilgisini cezbetmiş… Bu yüzden “ ah ağbi şöyle bir baba motorum olsaydı şimdi ne kadınları götürürdüm ben “ diye akıllarından geçirirler. Ama kadınları gerçek anlamda aşık etmenin aslında motorla bir ilgisi yoktur.motor yalnızca bir araçtır.Motor kendisini kullanan bilinçli, aklı selim bir insana çok değerli bir yaşam tarzı armağan eder, bilgelik verir, öğrenmenin sonsuzluğunun bilincindedir,en önemlisi motor özgürlüğün ve yalnızlığın adıdır , sonra çok iyi bilir ki ölüm her an yanıbaşındadır, bu motor kullanana apayrı bir derinlik, yaşama daha sıkı sıkıya yapışma gücü verir, sıcak masa başında, tv karşısında oturmak yerine iki tekerin üstüne tırmanıp bir bilinmeyene kucak açan motorcu, cesaretli ve korkusuzdur, o modern zamanların bir şövalyesidir, hangi kadın bir şövalyeye aşık olmaz ki,..”

Sevgili Dostum Yiğit Top’tan (ç)alıntıdır.

(mat: Ben de Ali Kaptandan alıntıladım)

“MOTORCU” KİMDİR, NELER DÜŞÜNÜR, NELER YAPAR ???.